Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Usul İstismarı
Sanık hakkında kurulan hükmün hiçbir hukuki sonuç doğurmaması anlamına gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) müessesesi hukuk düzenimizde yer aldığı tarihten itibaren çeşitli değişiklikler geçirdi. Bunlardan en önemlisi olarak 2010 yılında 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231/6-c maddesine eklenen cümleyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için sanığın bunu kabul etmesi daha doğrusu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına muvafakat etmesi şartı getirilmişti.
Bu değişiklikten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediği sanığa sorgusu sırasında sorulmaya başlandı. Ancak bu durum çeşitli sorunları beraberinde getirmekteydi. Özellikle henüz yargılamanın başında verilecek hükmün ne olduğunun bilenemediği bir aşamada hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmemek sanık için ihtimale dayalı bir şans oyunu oynamak anlamına gelmekteydi. Ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ederse Mahkeme nazarında suçu işlediği kanaati oluşacağını düşünen sanıklar çoğu zaman lehlerine olmasına rağmen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemekteydi.
Anayasa Mahkemesi 5/7/2022 tarihinde incelediği bireysel başvuru dosyasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında yaşanan hukuka aykırılıklar yanında ayrıca sanıktan muvafakatin yargılamanın başında alınmasının sakıncalarını açıklamıştır. Kararda yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında yaşanan sorunlar başlıklar halinde şu şekilde sayılabilir:
Gerekçeli Karar Hakkı
İlk derece mahkemeleri genellikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verirken iddia ve savunmaları değerlendiren, bunlardan hangisine neden üstünlük tanındığını açıklayan, objektif ve tatmin edici gerekçeler içermeyen kararlar vermektedir. Mahkemeler çoğunlukla Kanunda yer alan ifadeleri aynen tekrar ederek suçun işlendiğini belirtmekte ve sonrasında mahkumiyet hükmü kurmakta son olarak da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermektedir.
Oysa tüm mahkeme kararlarının gerçek bir gerekçe içermesi zorunludur. Özellikle iddia ve savunmanın tartışılmadığı, savunmaya ilişkin beyanlara neden itibar edilmediği, iddialara neden üstünlük tanındığı açıklanmadan Kanunda yer alan genel ifadelerden ibaret olan gerekçelerin bu şartı sağlamadığı açıktır. Bu şekilde gerçek bir gerekçe içermeyen kararlar ise adil yargılanma hakkı ile bağlantılı gerekçeli karar hakkını ihlal etmektedir.
Silahların Eşitliği İlkesi, Savunma İçin Gerekli Zaman ve Kolaylığa Sahip Olma, Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkı
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı hükmün sanık hakkında hukuki sonuç doğurmaması anlamına gelmektedir. Bu durum çoğunlukla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanığın özgürlüğünü kısıtlamadığı şeklinde anlaşılmakta ve istismar edilmesine yol açmaktadır. Mahkemeler genellikle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdikleri yargılamalarda sanıkların toplanmasını istediği delilleri toplamadan karar vermektedir. Ayrıca savunma için sanığa yeterli süre verilmesi, müdafi yardımından yararlanması gibi adil yargılamanın usule ilişkin şartlarında eksiklik olması halinde Mahkemeler çoğunlukla bu eksikleri tamamlamadan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı vermektedir.
İtiraz Kanun Yolu
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı kanun yolu olarak sadece itiraz yolu öngörülmüştür. İtirazı inceleyen merciin kararı kesindir. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karşı itiraz kapsamı konusunda ciddi uygulama farklılıkları ortaya çıkmıştır.
HAGB’ye itiraz hâlinde Yargıtay ilk zamanlar, itirazı incelemeye yetkili makamın HAGB’nin yalnızca şeklî koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarında sınırlı bir inceleme yapması ve suçun sübutuna ilişkin bir inceleme yapmaması gerektiği yönünde, daha sonra ise HAGB’nin şeklî koşullarının yanı sıra maddi yönden de bir inceleme yapması gerektiği yönünde kararlar vermiş; aynı süreç içinde Yargıtay daireleri arasında farklı uygulamalara gidildiği görülmüştür. Bu noktada yaşanan uygulama uyumsuzluğu, HAGB kurumunun bu kez itiraz kanun yolu tecrübesinde yaşanan sorunların yalnızca birini teşkil etmektedir.
Sanıkların HAGB’yi Kabule İlişkin İrade Beyanlarının Alınması Usulü
Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde HAGB kararı verilemez.
Cumhuriyet savcısınca hazırlanan bir iddianamenin Kanun’daki şartları taşıdığı kanaatine varan ceza mahkemesi tarafından iddianamenin kabulü kararı verilir. Bu karar ile birlikte kovuşturma başlamış olur. İddianamenin kabulü kararıyla teorik olarak Mahkeme kovuşturma yapılmasını gerektirecek yeterlilikte şüphenin bulunduğunu kabul etmiş olur. Dolayısıyla iddianamenin ceza mahkemesince kabul edilmesiyle birlikte sanık üzerinde -ceza alma ihtimali nedeniyle- belirli derece bir baskı oluşmaktadır. Sanığın HAGB kararı verilmesine muvafakat edip etmediği işte bu baskı altında sorulmaktadır.
Ayrıca sanıkların haklarında HAGB kararı verilmesine muvafakat gösterip göstermediklerinin duruşmanın henüz başında ve çoğu kez savunması alınırken sorulması da baskıyı artırmaktadır. Bu durum kendisini güvenceye almak isteyen sanığın henüz deliller ortaya konulup tartışılmadan bir tür ihtimal hesabına girişmesine ve bilinmezlik içinde iradesini açıklamasına neden olabilecektir.
Kendisinden -şartlı biçimde- ileride hakkında mahkûmiyet kararı verilecek olursa HAGB’ye muvafakati sorulan sanık, HAGB’yi kabul etmenin mahkeme üzerinde suçu işlediğini kabul ettiği yönünde bir kanaat oluşturacağını ve bu iradesinin istismar edilebileceğini veya yüklenen suçu işlemediğini düşündüğü için teklifi reddedebilir. Bu durumda sanığın hâkimde peşinen suçlu olduğunu kabul ettiği öngörüsü uyandıracak davranışlardan uzak durması da oldukça muhtemeldir. Oysa bu durum sanığın serbestçe savunmasını yapma hakkını ortadan kaldırmakta ve onu âdeta bilinmeyen seçenekler arasında kahramanlık yapmaya zorlamaktadır.
Anayasa Mahkemesi HAGB’ de yaşanan hukuka aykırılıkların yapısal bir sorundan kaynaklandığını tespit etmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararın bir örneğini bilgi için TBMM’ye göndermiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında yaşanan sorunların çözümü için mevzuatta düzenleme yapılması gerekmektedir.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!